Genel Araştırma
'anime' etiketi için arama sonuçları.
6 sonuç bulundu
Anime Severler Live-actionlarda Neyi Eksik Buluyor?
Andreas-san Blog'da şu kategoriye içerik ekledi: Anime
Günümüzde manga ve anime sektörüne olan ilgi oldukça artmış durumda. İlgi ve tüketim arttıkça eskiye nazaran yapılan animelerin kaliteleri de izleyicinin beğenisini kazanmak için çıtayı her geçen gün yükseltiyor. Fakat her ne kadar animelerin çizim ve efektleri iyi olsa da mangalardan uyarlanan animeler beraberinde bazı sıkıntılar doğurabiliyor. Bu sıkıntıların en başında mangaların hikayesinin tam olarak animeye uyarlanamaması geliyor. Hal böyle olunca mangayı okuyan kitlenin animeyi izlediği zaman beklentisi karşılanamayabiliyor. Yine de mangalardaki aksiyon,dram ya da romantizm gibi ögelerin somut bir şekilde izlemek oldukça keyif verici oluyor. Anime uyarlamalarından sonra gelen ve son zamanlarda alanına gittikçe büyük bütçeler ayrılan bir diğer şey ise "Live-action" uyarlamaları. Yani genelgeçer bir tanımlama yapacak olursak gerçek insan ve hayvanlarla çekilen filmlere live-action diyebiliriz. Live-actionlarla birlikte mangalar,animeler,kitaplar ve çizgi romanlar tabiri yerindeyse ete kemiğe bürünüyor. Fakat işin aslında,anime ya da manga live-actionlarına baktığımız zaman genelde animede ve mangada yansıtılan unsurlar live-actionlarda izleyiciyi büyük bir hayal kırıklığına uğratıyor ve izleyicinin " gitti canım seri" demesine neden oluyor. Şimdi gelin yapımcılar live-actionlarda neyi eksik yapıyor,anime severler live-action uyarlamalarında neyi eksik buluyor ve sevmiyor hep birlikte göz atalım. 1. OYUNCULAR Aslında oyuncular için en göze batan unsurlardan biri diyebiliriz çünkü live-action boyunca anime uyarlaması için seçilmiş fakat orijinal karakterle alakası olmayan oyuncunun performansını izliyoruz. Aslında her ne kadar oyuncunun performansı iyi olsa da izleyici animedeki karakter ile tipini uyuşturamadığı için yapıma ısınamayabiliyor. Yukarıdaki fotoğraf karşılaştırması,yakın tarihte izleyiciyle buluşmuş olan,Tokyo Ghoul'un live-actionunda Kaneki Ken karakterini canlandıran Masataka Kubota'e ait. Aslında Masataka Kubota'nın oyunculuğunu ilk defa Death Note drama versiyonunda izlemiştim ve Yagami Light karakterinin aurasını onda hissedebilmiştim. Fakat Tokyo Ghoul için aynı şeyi maalesef söyleyemeyeceğim. Bana göre Kaneki karakterine göre tip olarak oldukça olgun ve yaşlı duruyor. Eğer Kaneki Ken ete kemiğe bürünmüş bir insan olsaydı bence o kişi Masataka Kubota olmazdı. Bir diğer husus animelerdeki mavi,turuncu,mor vb. gibi renkli saçlı ve gözlü karakterler live-action oyuncusuna uygulanınca bana göre oldukça çiğ duruyor. Ve tabi animelerde olan o aşırı yüz ifadelerinin ve mimiklerin gerçek bir insan tarafından yapılamıyor olması gerçeği de cabası. Özellikle komedi unsurunu,tuhaf ve abartılı yüz ifadelerini barındıran "Gintama" gibi yapımlarda izleyici live-actionlarda bu ifadeleri yakalayamadığı zaman filmi izlenilesi kılan hiç bir şey kalmamış oluyor. 2. ÖYKÜ VE ANİME ATMOSFERİ Bir kere en başından doğan sıkıntı şu ki,uzun soluklu bir animeyi live-actiona uyarlarken animenin genel öyküsünden çok büyük kırpmalar yapılabiliyor. Doğal olarak 50 bölümlük bir animeyi 2 saatlik bir filme sığdırmak oldukça zordur. Animeyi ya da mangayı takip eden izleyici,filmde hemen hemen hangi konunun işleneceğini kafasında canlandırıken,hayal ettiği sahnenin kesilmiş olduğunu ya da animede dakikalarca süren sahnelerin filmde 2 dakikada bitiyor olmasına oldukça içerlemekte. Bu sebeple genel öyküsünün aşırı kısaltılmaması açısından You Lie In April vb. gibi drama animelerinin live-action uyarlamaları daha makul duruyor keza Japon oyuncular için drama kategorisinde oldukça başarılı diyebiliriz. Türüne göre her animenin izleyicide hissettirdiği atmosfer farklıdır. Önemli olan bu atmosferi live-actionlara da uyarlayabilmektedir. Buna güzel bir örnek,anime sektöründen farklı olarak Harry Potter serisini verebiliriz. Kitabın %100'nü uyarlayamasalar da,kitabı okuyan bir kişi aynı atmosferi filmlerde de yakalayabiliyor. Çünkü Sahnelerin izleyiciye geçmesi için o anki atmosferin birebir yansıtılması gerekiyor. Yani eğer Attack On Titans gibi bir animenin live-actionunda izleyici,özellikle aksiyon sahnelerinde,o atmosferi yakalayamayacaksa bırakalım da seri "2d" olarak hafızalarımızda yaşamaya devam etsin. 3. MÜZİK VE SESLENDİRME Animelerde bazen öyle sahneler vardır ki arkada çalan müzikle beraber atmosfer yükselir ve sahne doruklara çıkar. Aslında şu ana kadar izlediğim live-action ost ve müziklerinde kötü diyebileceğim bir parça olmadı. Fakat sorun şu ki eğer live-action sahneleri kötüyse müzik bile o anı kurtarmaya yetmeyebiliyor (yukarıdaki sahnenin live-action versiyonunu hayal etmeye çalışın sizce nasıl olurdu?). Müzik ve oynanan sahnelerin uyumlarının güzel olduğu bir live-action uyarlamasına örnek verecek olursam da bu "Orange" yapımı olurdu. Dram sahneleri ve kullanılan müzikler oldukça ahenkliydi. Önemli olan bir diğer faktör ise seslendirme. Bazı anime karakterleri vardır ki onları sesleriyle bir bütün olarak kabul ederiz. Üzgünüm fakat ben Levi Ackerman karakterini Hiroshi Kamiya'sız,Naruto'yu Junko Takeuchi'siz düşünemiyorum. Zaten animelerin İngilizce dublajına bile katlanamayan anime izleyicisi live-actionlardan umduğunu yine bulamıyor. 4. YAPIMCILAR Anime yapımcılarının bence dikkat etmediği şeylerden biri,live-actionu sadece animesini izleyen kitleye hitap ederek yapıyor olmaları. Sanırım bunun altındaki düşünce zaten mangaya ve animeye hakim olanların eksik olan kısımları kafasında tamamlayacağını biliyor olması. Böyle olunca mangasını ya da animesini bilmeden direkt live-actiou izleyen kitle serinin live-actionda yansıtılanlardan ibaret olduğunu düşünüyor ve seriye karşı kafasında buna göre bir algı oluşuyor. İşin içine Hollywood ya da netflix gibi büyük yapımların girdiği son zamanlarda animelerin live action uyarlamalarına oldukça büyük bütçeler ayrılmaya başlandı. Her ne kadar başarılı bulmasam da buna örnek olarak Death Note'un Netflix versiyonunu örnek verebilirim. İzleyicinin tek isteği ise,animeden çok farklı ve kopuk olmayan animenin atmosferine ve dokusuna zarar verilmemiş yapımlar izlemek. Son olarak manga-anime-live-action üçgenini komik ve net bir şekilde özetleyen videoyu sizinle paylaşarak yazımı bitirmek istiyorum.- 2
- anime
- live-action
- (1 etiket daha)
Konudaki etiketler:
- Merhaba sevgili okurlar bu gün üzerinde biraz kafa yorduğum birazda bir Spider-man filmi izledikten sonra aydınlandığım bir konu hakkında konuşacağız. Arada bir bir kaç kişi ile animeler ve animasyonlar arasında benzerlik ve farklılıklar hakkında ufak tartışmalara girip bana sürekli olarak "aradaki fark ne abiciğim ikisi de çizim ve illüstrasyon işte" denildiğini işittim. amatör olarak çizimle uğraştığım ve sinema ile hobi olarak ilgilendiğim için biraz sıkıcı birazda bilgilendirici bir metin taslağı var elimde. Ama öncelikle burada Animasyonlar olarak üç boyutlu çizgi filmlerden söz ettiğimi belirtmem gerek. onlara sürekli animasyon diyeceğim o yüzden şurada açıklamam dursun. Öncelikle şu cevap yersiz kalıyor bu soru için. "Anime Japon çizgi filmidir." Bu cevabı vermek olaylara sadece yüzeysel bakmadır. Çizgi filmler,çizgi romanlar,manga ve animasyonlar o kadar farklı ki bunu ayıt etmek için belli metotlar var. ama can sıkıcı metotlar hakkında konuşmayacağız. daha aydınlatıcı biçimler hakkında konuşmaya başlayacağız. Öncelikle Animelerin bizi neden bu kadar etkilediği ve bağlanıp hayatımız içinde bir yer tuttuğu hakkında konuşalım. Senaryoları değil. baktığınızda temelde hepsinde belli ve eş senaryolar,ana karakter ve kahramanlık öykülerinin tekrarı var. Farklı bir konu üzerinden işleyen anime ve manga bulmak zordur. Genelde nadiren ortaya çıkan ve sadece 12 bölüm süren konusu muazzam ve bağlayıcı animeler görmüşümdür. Onun dışında kahramanın doğuşu gelişimi ve komedi ağırlığı üzerinden farklı bir biçimde olaya zıt karakterli karakterin başarılı olması,sayko bir karaktere dönüşmesi ve intikamcı ruh falan... Biraz Japon Hollywood'u tarzı bunlar. Öncelikle film,animasyon film ve anime izlemeyi severim. Fakat son zamanlarda Anime izlemek pek hoşuma gitmemeye başladı. Bunun sebebinin eski tarzını bırakmış yeni nesil çizerlerin benzer tema ve karakterler üzerinden ilerleyişi. Yeni bir karakter ve yeni bir öykü görmek zorlaştı. Bu gidişle göremeyeceğiz de. Stüdyoların hepsi aynı teknikleri kullanmaya ve yönetmenlerin baskısına rağmen aynı çekim açılarından hareket edişleri artık yorucu ve sıkıcı bir biçim almaya başladı. yapımcı firmaları suçlamak en temizi olur. Kimetsu noYaiba gibi nadiren iyi çizimler ortaya konulup arka plan 24 kare işlerken karakterler 12 kare ve keskin hatlı hareketler ile dikkat çekmeyi başaran yapımlar olsa da diğer animeler de tekrar ve tekrar aynı standart Amerikan animasyon biçimlerini kullanma arzusu devam ediyor. Bu amerikan animasyon tekniğinin ne olduğuna gelirsek. Gerçekçilik! Gerçekçilik ve üç boyut takıntısı. oysa ki bir araştırmada insanların iki boyutu daha hızlı kavradığı ve bilişsel olarak kendisi ile daha net bağdaştırdığı görülmüştür. Anime farkı da tam olarak buydu. iri gözlü ve bir emoji tadında karakterleri ile kavranması net ve kolay biçimleriydi. Açıkçası basit çizim teknikleri ve gerçekten uzak çizim teknikleri ile gerçekliğin içine bırakılması izleyici için var olmayan bir evren tadı veriyordu. şimdi diyeceksiniz ki ne alaka kardeşim. gerçek olmadığını biz biliyoruz. hoşumuza gidiyor. İzleyip geçiyoruz. İzleyip geçmiyorsunuz işte. beyin her ne kadar üç boyutlu görmeye alışık olsa da görüntü beynimize iki boyutlu kaydedilir. Animelerde ise kullanılan iki boyut tekniği ve arka planın netliği karakterin ön planda tutulması için arka planın bulanık olmaması önemli. Eğer arka plan bulanık kalırsa karakter ön plana çekilirse beyin ona gösterilen şeyi görüp geçer. kaydetmez bile. Sadece kısa hafızaya atılır. Ama arka plan ile karakter aynı karede aynı netlikte ise beyin orada bir pencere olduğu ve daha fazlası olacağını düşünür. Şimdi gelelim bunun tatlı ve saplantılı kanıtına. Disney filmlerinden birisini illa ki izlemişsinizdir. Özellikle son dönemde moda olan 3D filmlerinden birisine denk gelmişsinizdir. Çizimleri,arka planları ve her şey o kadar gerçekçi ama bir o kadar animasyon olduğu belli olan biçimde tasarlanır ki üstünde kafa yormayız. izlemeye başlar,bitirir ve sonunda iyiydi ya da kötüydü deriz. hakkında uzun uzun alternatif yorumlar yapıp karakter gelişiminden bile söz etmeyiz. çünkü karakterin geliştiğini görsek bile algılayamayız. Rapunzel filmine değinelim. kesilen saçlar pek bizim için önem ifade etmedi. Çünkü kahraman için önem arz eden sahneler o kadar silikleşmişti ki beynimizde. Üç boyutlu olmasından kaynaklı bu. Konusu zaten sıradan olan bir filmde arka plan bulanık,karakterler üç boyutlu ve en kötü yanı ise harekete kare sayısı arka plan ile eş olduğu için beyin donuk biçimde. Yedinci sanat sinemanın sırrı çekimler ve karelerin kullanım biçimidir. Bunu animasyon filmlerinde Disney stüdyolarında uygulamazlar çok fazla. o yüzden öykünün girişi,gelişmesi ve sonucu önemli olmak zorundadır. komedi de onu tatlandıran yapıdır. Fakat bunca emek ve iki senelik çizimler,stüdyo çalışmaları hepsi sadece iki saat içinde izleyici tarafından tüketilir,sindirilir ve sonunu biliyorsunuz. hele ki hitap ettiği yaş grubu için ilgi çekici olmanın dışına çıkamaz. Prenses hikayeleri ve belli başlı güçlü kahraman imajında düşülen buhranların garip bir şekilde bir anda çözülmesi... 3 ile 20 yaş aralığını hedef alan izleyici kitlesinden sadece 10 ile 15 yaş aralığına hitap edebildikleri için senaryolarında daha derin olmaya çabaladıkça hala sinemanın anlamsal bütünlüğünü bozan yapımcılar elinde kıvranan animasyonların animelerden sadece çizim açısından ayrılmadığını da görüyoruz. Animeler için kare kullanımı oldukça önemlidir. arka planı bulanıklaştırmak karakterin önde kalması gibi durumlar hikaye ve içeriğe zarar vereceği için kaçınılan bir konumdadır. Kahramanın etrafındaki her şey onun dünyasından bir parçadır. yerdeki bir kağıdı alması için bütün zeminin gözükmesi ve onun gibi kağıdı fark etmemiz gerekir. Animeler için 1 sahne yani 24 karede önemlidir. zamanında tek tek elle çizim tekniği ile başlayan öykü şimdi daha teknolojik ilerlese de bizim için önemli olan şeyi hala korumayı başarıyor olması. sahnelerin içinde bütünleştirmeyi bize bırakma. Karakterin çıktığı yolculuk esnasında etrafında değişen her şeyle beraber gelişiminini rakip edip çizer ve senaristin yönetmenin her nesnede bir farklı hikaye yaratarak kendimizce öykülerin içinde tahminler yürütmeye yol açıyor. Gelelim spider-man filmi ne alaka diye sorma kısmına. Biliyorsunuz ki Spider-Man: Into the Spider-Verse 2019 yılında çıkan tatlı hoş bir amerikan animasyon filmi. bir arkadaşım izlemen gerek diye bastırınca açtım ve baktım. harbiden de serinin en güzel filmlerinden birisi olmuş. Konusu Spider-man evrenindeki en bilindik konu. Kahramanın kendini kabul edişi ile alakalı. Güçlerine alışma süreci ve benzeri şeyler. ama filmi güzel yapan şey tekniği olmuş. iki boyut çizim ve üç boyutlu boyama ile yapılmış olmasına rağmen eski çizgi roman teknikleri kullanılmış ve bazı karelerde el çizimleri bazı yerlerde klasik basımdaki mürekkep hataları vardı. benim gibi çizgi roman toplayan okuyan ve animeden önce manga diyen kişilerin gerçekten ayakta alkışladığı bir yapımdı. Kullanılan arka planın gerçek evrensel algıdan uzak ve illüstrasyon teknikleri ile yapılması,boyut algısının izleyiciye bırakılması ve klasik amerikan çizgi roman tekniklerini kullanmayı tercih edip güncel Disney,Pixar ve Sonny stüdyolarının animasyon tekniklerinden kaçınarak arka planı bulanık yapmama gibi hoş teknikler kullanılmış. karmaşık olmayan basit tarzı ile izleyicinin karakterleri çabuk benimsemesi ve hakkında teoriler yaratacak ayrıntıları karelere sığdırması aslında anime yaratma ve kareleme ile aynı teknik. Beynin evrimi hakkında daima şu söylenir. İnsanlar animasyonlarda gerçeğe yakın karakterler gördükçe onun hakkında endişelenir ve onun hareketleri ile ürperirler. korku yapımlarında kullanılan animasyonların gerçeğe yakın olması kişinin bilinç altında o varlığın gerçek olabileceğini ve onun dünyasında olduğunu düşündürür. Animeler ise insana var olan başka bir evrende başka bir hayat varmış gibi bir pencere açtığı için ciddi şekilde her yaş grubuna hitap edip sevilmeyi başarıyor. sürekli olarak gerçeklikten kaçarak gerçekliğe yakın tonları kullanması,olayların gelişiminin de karakterin bütünleyecek çevresel etkenleri parça parça göstermesi gibi teknikleri onu çizgi filmlerden ve animasyonlardan ayırıyor. izleyici için var olmayan ama varlığından emin olduğu bir evren yaratmayı başarıyor. Bu tekniği kopyalayan ve yeni evren yaratma projesine açılan Marvel ve DC de aynı tekniği kullanmaya başlayarak büyük bir süper kahraman evreni yaratmıştı. tutulması ve fan kitlesinin armasını sağlayan yapımcıları ve sermaye koyanları mutlu eden şeyler bunlar. İnsnalar için basit ve iki boyutlu olan şeyler hafızada çok daha kolay yer edinir. Japonya'da bulunan animasyon stüdyolarında sadece çizerler falan var sanmayın. Renk algısının nasıl karşılandığını,beynin çizimlere karşı nasıl tepki verdiğini,hangi yaş grubunun hangi türe ilgili olduğunu araştıran nöromarketing ile ilgilenen araştırmacılarda olduğunu biliyor muydunuz? Bu sayede animelerin tutup tutmayacağı hakkında istatistikleri araştıran ve ona göre yönetmene bilgi aktaran. güncel ve popüler sistem içindeki renklerden tutun yaz ve kış animelerinde ki karakterlerin yüzlerinin nasıl olması gerektiğine karşı büyük bir çalışma var. O yüzden 24 bölümlük bir animenin fikri ortaya çıktığı andan itibaren yatırımcılar ve stüdyolar bir sene boyunca tasarım,taslak ön gösterimde belirli grupların tepkileri gibi şeyleri ölçüyor ve tutacağına inanıyorsa onu servis ediyor. Her yıl yüzlerce anime servis edilse de bunlardan başarı elde eden sadece %30'luk kısmı. Bu da zaten bizim içine kapıldığımız bitince boşlukta kaldığımız animeler. büyük şirketler ve büyük yapımcıların animeleri her nasılsa : ) başarı elde edebiliyor. Bu başarılar ise bizim beğeni ve algımızın okunması sayesinde oluyor. Beğeni ve algıların okunması konusuna çizgi filmler ve animelerin ayrımı ve farkları hakkında konuşurken tekrar değiniriz. Okuduğunuz için teşekkürler. Dilerseniz şunlara da göz atın derim.... https://animediet.net/commentary/what-pixar-and-miyazaki-have-in-common-and-what-anime-can-learn-from-them http://mozartcultures.com/studio-ghibli-pixara-karsi/
- anime
- animasyonlar
- (4 etiket daha)
- Herkesle tanışmak için sabırsızlanıyorum,umarım eğlenceli ve faydalı vakit geçirebiliriz.
- Animelerde sadece ninjalar ya da çok sevimli,özel güçleri olan kızları görmedik. Zaman zaman hayatla ilgili alaycı dersler öğrendik. İşte bunlardan 9 tanesi; 1. Bağırmak sizi daha güçlü kılar. 2. Sevimli kıyafetler giymek size daha çok güç verir. 3. Ruhsal şeytanlarınızla savaşmayın-arkadaşlık kemeriyle onları bağlayın. 4. Hiçbir şeyin etrafına bir duvar inşa etmeyin,titanlar onları kırmanıza neden olabilir. 5. Gökten gelen ve sizi tanrı gibi yapacak bir kitabı almayın. *tamamını izlemek için biraz bekleyin* 6. Ne olursa olsun şartları okuyun. 7. Hayvan istismarı yapmayın ve onlara zarar vermeyin,çünkü bu kötüdür. 8. Güçlü kahramanların bazen kaybetmiş-ezik-görünümü olabilir. 9. Herkesin hayatı seninki gibi karmaşık,eğer olmadığını söylüyorlarsa yalan söylüyorlardır.
- anime
- one punch man
- (1 etiket daha)
Konudaki etiketler:
- Japon animasyonunun (anime) dünya çapındaki izleyicilerle popüler hale gelmesiyle,anime ve çizgi film arasındaki farklar hakkında sıcak bir konu var. Bir anime,normal bir çizgi filmden nasıl farklı olabilir? İşte anime ve çizgi film arasındaki en büyük 5 fark. 1-Farklı Terminoloji Japonya'da Anime,tüm animasyonlu üretimleri ifade eder. İngilizce sözlükler,"Anime" kelimesini Japon tarzı hareketli animasyon olarak tanımlar. Çizgi Film(Cartoon) ise başlangıçta bir resim için bir model veya çalışma olarak kullanılmıştır. Zaman geçtikçe,çizgi film terimi tamamen orijinal anlamından uzaklaştı ve yalnızca bir mizah resmi bir altyazı veya diyalog ile tanımlamak için kullanıldı. 2-Farklı Tarih İlk çizgi filmin 1499 yılında üretildiği söyleniyor. Papa,kutsal roma imparatoru ve Fransa ve İngiltere kralları tarafından kart oyunu oynuyordu. O zamandan beri,pek çok mizahçının genel seyirciler için çizgi film şeritleri ürettiği biliniyor. Bugüne kadar,eski çizgi film şeritlerinin arşivlerini ve yeni yayınlanan karikatür hallerini internet üzerinden bulabilirsiniz. Anime,çizgi film ile kıyaslandığında çok yakın bir geçmişe sahiptir. 1937'de Birleşik Devletler Amerika'da Kar Beyazlığına ve Yedi Cüceye tanıtıldı,ancak ilk anime 1945'de Japonya'daki Momotaro'nun İlahi Deniz Savaşçıları oldu. O zamandan beri kimse geriye dönüp bakmadı ve anime her geçen yıl birçok TV ve film yapımcısı için karlı bir girişim oldu. 3-Farklı Konuları-Ana fikirleri Çizgi filmler genellikle kahkaha uyandırmaya yöneliktir ve mutlaka bitmeyen bir mutluluk vardır. Anime her zaman genel bir kavramı takip etmez. Her zaman mutlu sona ermesi de mümkün değildir. Hikayeler,korsan saldırılardan mizahi maceralara,samurayların hikayelerine kadar uzanabilir. Kısacası,Anime,birden fazla bölüm üzerinde ortaya çıkan bir komplo görmek isteyen daha uzun dikkat süresi olan insanlara yöneliktir. 4-Farklı Animasyon Teknikleri Anime ve çizgi filmler,resimli taslak,sesli oyunculuk ve karakter tasarımı gibi geleneksel animasyon üretim süreçlerini kullanıyorlar. Anime çoğu zaman sınırlı bir animasyon biçimi olarak kabul edilir,yani ortak çerçeveler her çerçevenin çizilmesi yerine çerçeveler arasında yeniden kullanılır. Bu,daha fazla hareket olduğunu düşünerek gözü aldatır ve daha az çerçeve çekilmesi gerektiği için üretim maliyetlerini düşürür. Anime sahneleri,üç boyutlu görüntüler elde etmeye önem verir. Arka planlar,sahnelerin atmosferini tasvir eder. Örneğin,anime sayısız anime'de görülebileceği gibi mevsimlerin değişmesine vurgu yapar. 5-Farklı Görsel Özellikler Anime resimlerinin,fiziksel özellikler açısından abartılmış olduğu bilinmektedir. Genellikle,karakterlerin fiziksel özelliklerini gözleyerek anime,bir çizgi filmden ayırt edebilir. Anime karakterleri arasında "büyük gözler,büyük saç ve uzun uzuvlar" ve "çarpıcı biçimde şekillendirilmiş konuşma balonları,hız çizgileri" bulunur. Ancak,çizgi filmler gerçeğe daha yakındır ve günlük yaşamdan izler taşırlar. İnsanlara çarpıcı benzerlikler çeşitli çizgi filmlerde fark edilebilir. Ayrıca anime karakterlerinin yüz ifadeleri,çizgi filmlerdekinden farklıdır değil mi?! Örneğin,utanmış veya stresli karakterler,klasik animelere ait en yaygın tanınan motiflerden biri haline gelen muazzam bir ter düşüşü üretir. Kızgın karakterleri,alnında şişen damarları temsil eden çizgilerin göründüğü "damar" veya "stres işareti" etkisi gösterebilir. Çocukça tavır göstermek isteyen karakterler,göz kapaklarını parmağıyla çekerek "Akanbe" yüzü yapabilir. Yani anime,çizgi film değildir.
- Anket,insanların genel olarak shoujo mangaları,animeleri mi tercih ettiklerini yoksa shounen mangaları,animeleri mi tercih ettiklerini açıklığa kavuşturuyor.