Genel Araştırma
'karalama' etiketi için arama sonuçları.
1 sonuç bulundu
- Vandallık veya akım olarak Vandalizm,bilerek ve isteyerek,kişiye ya da kamuya ait bir mala,araca ya da ürüne zarar verme eylemidir. Bu durum bir çok ülkede gözleniyor. Peki güneş ülkesi olarak bilinen ve toplumunun kurallardan oluşan korseye sıkışmış Japonya'da vandalizm nasıl bir seviye ve ilerleyişte? Bunun cevabı olarak toplumun en aktif ve hareketli kesimine bakmak ve onları izlemek gerekir. Toplumun genç kesiminden söz ediyoruz. Ne varki yaş aralığı oldukça değişken. Çünkü henüz anaokulu çağında başlayan vandal gruplaşmaları ile devam eden çeteleşme ve bunun bir yaşam tarzına dönüşmesi toplum içinde "yeni nesil" kavramını vandalizm ile eşleştiriyor gibi. Toplum içinde bir gruba ait olma isteği o grubun istekleri ve tarzını benimsemekten geçiyor. Bu içgüdüsel olarak yapılan davranış her zaman doğru şekilde işlemiyor. Toplum içinde bir ideolojiyi savunurken dikkat çekmek ve etki yaratmak için şiddete başvurulması gibi durumlar sonucu görülen etkisi büyük vandal hareketler ile karşılaşıldığında hükme karşı bir duruş olarak taraftar toplaması daha kolay oluyor. Peki bu vandal hareketler bir yaşam tarzına dönüşmesi bununla mı sınırlı? Hayır! Tepkisel olarak doğan ve karşı çıkma isyan gibi durumlarda toplumsal bir vandalizm görüldüğünde bunun geçici süre olduğunu görüyoruz. Yakın zamanda Çin'de toplumun ayaklanıp yolları kapatması,hükümet ve devlet demirbaşlarına zarar vererek isyanda bulunması geçici bir vandal harekettir. Ancak ana okulu dönemlerinde sınıf içi ve okullar arası gruplaşmalarda bir bütünlük sağlamak için şiddetin benimsenip bunun başka gruplar ve başka kişilere ait eşyalara zarar verilmesi onu bir yaşam biçimi haline getiriliyor olması tehlikenin boyutunu gösteriyor bizlere. "Zarar verdiğin kadar etkin olur." Bu düşünce altında toplanan bireylerin birbirlerinin şiddet gösterilerinden etkilenerek ve yaşlarının büyümesi ile daha can alıcı saldırılarda bulunması onun bir yaşam biçimi olacağından söz ediyor klinik psikologları. Vandal olarak tanımlanan hareketlerin nasıl bir boyuttan nasıl bir boyuta doğru arttığı aslında toplum tarafından belirlenen bir skala ile ölçülür. Japon toplumunun bir korse içine sıkıştırıldığını söylemiştik. Her noktada bir kural ile karşılaşıldığını ve yaşamanın zor olduğunu belirten ve orada bir süre ikamet etmiş arkadaşlarımdan öğrendiğim bilgiler ışığında orada vandalizmin ne kadar masum şeylerden ortaya çıktığını ve bunun aslında topluma ve onun sosyal baskısına karşı koyma çabasının nasıl dışlanmış kişiliğe büründüğünü anlatacağım. Öncelikle Türkiye ile Japonya vandalizmi arasında çok büyük farklar olduğunu söylemem gerekiyor. Bunun en büyük örneği ise graffitti ve karalamalar... Sokakta yürürken boş bir duvar üzerine yazılmış ve sprey boyanın ucuzluğundan nasıl bir tayfanın yaptığını anladığımız graffitiler bize gayet normal ve oldukça basit geliyor. Birilerinin hayata olan isyanlarını ve kimin kimi sevdiğini öğrendiğimiz bu duvar yazıları belediyelerin bile pek umrunda değilken bizim neden umrumuzda olsun ki? ancak Cumhurbaşkanlığı köşkü ya da Anıtkabir gibi vatani bir kutsallığı olan yerlerde şiddetle kınanacak ve ceza unsuru olarak sayılacak graffitiler bizim için önemlidir. Peki Japonya 'd aöyle mi? Terk edilmiş bir duvara atılan bir çizik kişinin para ya da hapis cezası almasına sebep oluyor. Duvar toplumun malı ve o mala zarar verme hakkın olmadığı için kişilerin hakkını ihlal etmekten ciddi para cezaları var. Bizim sıkıldığımızda ders kitaplarının ve sıraların üzerine yaptığımız ufak çaplı sanat eserleri ise kamu malına zarar vermekten okul yönetimi tarafından cezaya tabi tutuluyor. Bu noktada insan psikolojisinde ceza almak yapılan suça davet etmekle aynı konuma gelmeye başlıyor. yaptıkların ile çevrene yansıttığın şımarık ve güçlü kişilik ya da gizemli ve agresif kişilik belli yaştan sonra karakterin bir parçası oluyor ve şiddet daha çok artmaya başlıyor. Zamanla defter üzerindeki karalamalar ve "eşek şakaları" okul yönetiminde yer alanlara ya da aynı veya farklı sınıflarda bulunan kişilere yansıyor. korkulan ya da sevilen birisi olmak bu noktad abaşlıyor. Yönetimin koyduğu yasakları kâle almamak ve ona kafa tutarak dalga geçmek bir güç gösterisine dönüşüyor. Bu güç gösterisi yaşıtları üzerinde baskı ve sistemli bir eziyete dönüşmeye başladığında masumca başlayan şaka ve eğlenceler hızla alt ve üst ilişkiler içinde basamak atlamaya dönüşüyor. Güç öğretmen gözdesi olmak ya da korkulan kişi olmak arasında seçim yapmaya dönüşüyor. başarı elde etmek ve sıkışılan korsede artık nefes alamamak şiddeti ve hasar vermenin zevkli olduğuna ikna ettikçe lise çağı içinde çeteleşme ve bu işi bir hobiye ve mesleğe çevirmeye başlıyor bireyler. Yavaş yavaş bir yaşam biçimine gelen zarar verme isteği ve bunun sonucunda ilgi çekmek topluma ve bireylere zarar vermeye başladıkça kişi için bu artık bir tutku haline gelmeye başlıyor. Plansızca devam eden vandal davranışlar artık planlı saldırılara dönüşmeye başlıyor. Zaman içinde kişinin iç güdüleri sadece saldırmak ve yok etmek üzerine odaklanıyor. Bunun temel sebebi ise ona bakışın artık oturmuş olması. Kavgacı ve zarar veren bir insan olarak toplum ve çevresi içinde tanınmış olmak onun kimliği olmuş durumda ve bu kimlik korunması gereken bir meta haline gelmeye başlar. Kimliğini korumak için ise vandalizmi bir yaşam biçimi haline getirmek zorunda hisseder. Bu zorunluluk onun sürekli hayatında var olan kuralları yıkmayı hedefler. Tuvalette asılı olan uyarı levhalarının aksine hareket etmek ve toplum tarafından kullanılan kamu mallarına zarar vermek,sevilen bir kişinin varlığını karalamak gibi bir çok davranışı yapması gerektiğini hisseder. Bu noktada vandal olarak tanımlanan birey değil onu böyle kimliklendiren toplumun her bir taşına bakmak gerekir. Hani derler ya özgürlüğün fazlası kaosu getirir diye. Aslında kuralların aşırılığı da sürekliliği de kaosu ve sonrasında toplumda tepki çekmek ve ilgi görmek isteyen bireyleri ortaya çıkarıyor. Japon hükümetlerinin bri dönem okullarda klozete oturmak için bile öğrencilerin göreceği her yere levha astırması bireylerin her konuda onların kontrolünde olduğunu gösterme çabasıydı. Bu noktada tepki koymak başarılı bir ideolojiyi savunduğunu gösteriyordu. ne var ki bu tepki gösterme alkış alıp ceza uygulandığında birey tarafından daha şiddetli bir eylem gerektirirdi. Yapılması gereken verilen tepkinin sonucu levhaların toplatılmasıydı. Ancak akım haline gelen tuvalette garip pozlar vererek fotoğraf çekme ve dışkının klozet dışına bırakılması gibi durumlar ceza yaptırımı aldıkça popülerliği genç kuşak tarafından arttı. Demem o ki kısaca,vandalizm skalada nasıl bir noktada olduğuna göre değişiyor. Eğer bir yaşam tarzı olmaya başlıyorsa bu bir hastalık olarak patoloji olarak görülebilir. Ancak bir şeye tepki koyma amaçlı kısa süreliğine sürdülüyor ise... O zaman yaşasın anarşizm! Bu ufak tefek ama güzel kitap üstü karalamalara göz atmalısınız: https://kotaku.com/more-silly-schoolbook-drawings-from-japan-1627356477 Kaynak: https://www.cbc.ca/news/entertainment/arrest-made-in-anne-frank-book-vandalism-in-tokyo-1.2572554 https://www.japantimes.co.jp/news/2018/11/22/national/japan-immigration-bureaus-tweet-free-refugees-graffiti-goes-viral-hit-focus-vandalism/