Genel Araştırma
'savaş ve strateji üzerine' etiketi için arama sonuçları.
1 sonuç bulundu
- Son günlerde Corona mevzusu ile gündeme gelen Çin hakkında bu gün başka bir konuyu gündeme getirmek istiyorum. Biliyorsunuz ki evde kalmak zorunda olduğumuz bu günlerde izlenecek ve okunacak stoğumuzu zorlamaya başladık. her şey sırası ile bitip tükenirken zamanında merakla aldığım bir kaç eski kitabı buldum ve "savaş sanatı" kitabıda buna dahil oldu. Bir çok uygarlık tarihinde savaşlar vardır ancak savaşı bir sanat olarak görmek... İşte bu incelenmeye değer bir konu idi. Öncelikle 2000 yıl önce yazılmış bu kitabın hala günümüzde uygulanabilirliğini tartışmak istiyorum sizinle. Kesinlikle ulusal ya da uluslar arası savaşlar eski prensiblerde ilerlemiyor. Ama hala basit ve belli kuralları var. Silahlar değişti,güç dengesi değişti ama eskimeyen ufak taktikler hala aynı kalmış durumda. "Yem ile çek" "Kargaşa çıkarıp vur" Sun Zi (Tzu) tarafından yazılan bu kitap oldukça basit bir dille savaşın akışını ve savaşın gidişatını çözmek maksadı ile ortaya konulmuş bir eser. Biliyorsunuz ki ülkemiz konum gereği bir çok savaşın içinde yer aldı ve hala savaşlar sürmekte. Ama bu gün bu kitabı ulusal ve uluslararası savaşlar için değil kendi hayat savaşımız için kullanmamız gerektiğinden söz edeceğim. Çok fazla strateji ve savaş oyunu oynayan birisi değilim ama başına oturup ordularımı kazanana kadar besleyip ileri doğru adım adım gitmeye kafayı taktığım dönemlerde oldu. Hem tarihsel hem oyun açısından ve güncel durumlarla kitapta yer alan savaşmanın bir sanat olduğu düşüncesi ile bazı şeyleri düşünmeye başladım. Aslında Sun Tzu şunu da belirtmiş "hayat en büyük savaştır". Hyat boyunca sürekli bir şeyler ile mücadele etmek zorunda kalıyoruz. Çevremizle,okulumuzlar,iş yerimizle ve en önemlisi kendimizle. İnsan arzuları olan bencil bri varlık olduğu için en büyük savaşı kendimizle verip kazanmak için bir çok kozu kullanıyoruz. Hangi kişiliğimizin kazanacağı tamamen hangisini beslediğimizle alakalı. Ama her insan kendisi ile olan savaşı kazanır. Diğer açıdanda kaybeder. Savaşta en temelde bir zafer algısı yoktur. Zaferden öte kazanç vardır. daha az kayıp veren taraf tamamen kazanmış sayılmasada kazanır. Bu yüzden zafere giden yol kazanmakla başlar diyor kitap bize. ve bu kazanmanın adım adım olduğunu söylüyor. Savaşın en acımasız yanı ise sürekli kendimizdenden bir şeyler kaybetmek zorunda olduğumuzla alakalı. Bu bir meydan savaşı ise toprak kaybetmesne bile adam kaybetmek gibi. Ya da işi yerinde,çevrende verdiğins avaşta konumunda sağlam durmak için çevrenden bir şeyler ve birileirni kaybetmekle özdeşebilir. Doğrusu Doğu Asya felsefesinde asla kazanç olmadığını izlediğinzi bazı animelerde de görürsünüz. Daima birileri ölür. Ölmek zornda olur. Bu kişiler ana karakterin hep çevresindeki ve ona değer veren kişilerdir. Ama ölümler ve kayıplar karakterimizi hep güçlü yapar. Lao'nun felsefesinde bunun için hatalardan ders çıkarıp sabırlı ve erdemli olma yolunda ilerlemek için verilen adaklar olarak ifade eder kayıpları. Sun Zi ise savaşta her kaybın kazanmak için bir adım daha ileri gitmek olduğunu düşünmez. Ne kadar az kaybeder ise o kadar kazanmış olur bir ordu der... Buna çok katılmıyorum. Kayıplar vermek aslında eksilmek değildir açıkları fark etmektir. Savaşı sanat yapanda budur. Kayıpların yenilgiye giden yol olduğunu düşünmek sadece hırslı bir general olmaya neden olur demiş başka bir dörtlüğünde. Kayıpların kargaşa ve kaosa sebep olmasını engellemek için savaşmayı önce okuyarak öğrenmek gerektiğini düşündüğü için bu eseri kaleme almış. Düşününce savaşta oldukça önemli beş şeyden söz ettiğini gördüm. Rakip/Düşman Ordu/Cephane Savaş meydanı/Coğrafya Strafteji İstihbarat Bunlaı önceden ayarlamak ve hesaplamak gerektiğini söylüyor. Özellikle bunların sıralamasının çok önemli olduğunu belirtmek gerekir. Şimdi anlatacaklarımı kendi hayatınıza uyarlamanızı talep edeceğim... Bir rakibin olması onu düşman yapmaz. Düşman işgalci ve tehditkardır. Düşmanını tanımak için onu rakip olarakda görmemek gerekir. Rakip senin ilerlemeni ve gelişmeni sağlar. Düşman ise gerilemeni ister. Düşman ile rakibi ayırt etmek gerektiği savaş sanatının ilk maddesi olarak derlenebilir. Ve daha sonra düşmanı tanımak için istihbarat kullanmak gerek. İstihbarat o kadar önemlidir ki... Bütün ordunun ilerleyişi ve kazancı buna bağlıdır. Ardından ordu gelir. Ordunu tanımlamak ve saymak gerekir. Ne kadar piyade ya da süvari olduğunu bilmek gerekirmiş. Ve ordunun ihtiyacına yetecek cephanenin olması gerekirmiş. Asla cephaneye göre ordu belirlenmemli imiş. O zaman yaya koyacak ok olmadığında kılıç sallayacak adama ihtiyaç duyulur. Önce ordu daha sonra cephane gelirmiş. Ve son olarak savaş meydanı ile coğrafyanın belirlenmesi. Düşmanın çok iyi bildiği yerlerde savaşmak onun galip gelmesini sağlar. Onun cağrafyasında olmak onun avantajlı başlamasını sağlar. Bu yüzden satranç tahtaları belli simetri ve eş değerde yapılmıştır. Rakipler eş olsun diye. Dikkatinizi çekerim rakipler. Düşmanlar arasında asla eşitlik olmamalıdır. Üstün olan bir taraf olmak zorundadır. Vekendi bildiğin meydanda savaşmak en doğru stratejinin sahibi olmanın yolunu açar. İşin özetine gelirsek 2000 yıl önce bizim bu gün hayatta kalmak için verdiğimiz savaşın kuralları yazılmış durumda. Bu bazen toplu tüfekli bazense sadece çevremizle verilen bir savaştır. Sonuçta savaş savaştır ve zafer en büyük kazançtır. Hayatta kalmaya devam...
- savaş sanatı
- sun zi
- (2 etiket daha)
Konudaki etiketler: