Liderlik Tablosu
Popüler İçerik
Showing content with the highest reputation on 04-07-2020 tüm alanlarda
- 4 points
- Günümüzde manga ve anime sektörüne olan ilgi oldukça artmış durumda. İlgi ve tüketim arttıkça eskiye nazaran yapılan animelerin kaliteleri de izleyicinin beğenisini kazanmak için çıtayı her geçen gün yükseltiyor. Fakat her ne kadar animelerin çizim ve efektleri iyi olsa da mangalardan uyarlanan animeler beraberinde bazı sıkıntılar doğurabiliyor. Bu sıkıntıların en başında mangaların hikayesinin tam olarak animeye uyarlanamaması geliyor. Hal böyle olunca mangayı okuyan kitlenin animeyi izlediği zaman beklentisi karşılanamayabiliyor. Yine de mangalardaki aksiyon,dram ya da romantizm gibi ögelerin somut bir şekilde izlemek oldukça keyif verici oluyor. Anime uyarlamalarından sonra gelen ve son zamanlarda alanına gittikçe büyük bütçeler ayrılan bir diğer şey ise "Live-action" uyarlamaları. Yani genelgeçer bir tanımlama yapacak olursak gerçek insan ve hayvanlarla çekilen filmlere live-action diyebiliriz. Live-actionlarla birlikte mangalar,animeler,kitaplar ve çizgi romanlar tabiri yerindeyse ete kemiğe bürünüyor. Fakat işin aslında,anime ya da manga live-actionlarına baktığımız zaman genelde animede ve mangada yansıtılan unsurlar live-actionlarda izleyiciyi büyük bir hayal kırıklığına uğratıyor ve izleyicinin " gitti canım seri" demesine neden oluyor. Şimdi gelin yapımcılar live-actionlarda neyi eksik yapıyor,anime severler live-action uyarlamalarında neyi eksik buluyor ve sevmiyor hep birlikte göz atalım. 1. OYUNCULAR Aslında oyuncular için en göze batan unsurlardan biri diyebiliriz çünkü live-action boyunca anime uyarlaması için seçilmiş fakat orijinal karakterle alakası olmayan oyuncunun performansını izliyoruz. Aslında her ne kadar oyuncunun performansı iyi olsa da izleyici animedeki karakter ile tipini uyuşturamadığı için yapıma ısınamayabiliyor. Yukarıdaki fotoğraf karşılaştırması,yakın tarihte izleyiciyle buluşmuş olan,Tokyo Ghoul'un live-actionunda Kaneki Ken karakterini canlandıran Masataka Kubota'e ait. Aslında Masataka Kubota'nın oyunculuğunu ilk defa Death Note drama versiyonunda izlemiştim ve Yagami Light karakterinin aurasını onda hissedebilmiştim. Fakat Tokyo Ghoul için aynı şeyi maalesef söyleyemeyeceğim. Bana göre Kaneki karakterine göre tip olarak oldukça olgun ve yaşlı duruyor. Eğer Kaneki Ken ete kemiğe bürünmüş bir insan olsaydı bence o kişi Masataka Kubota olmazdı. Bir diğer husus animelerdeki mavi,turuncu,mor vb. gibi renkli saçlı ve gözlü karakterler live-action oyuncusuna uygulanınca bana göre oldukça çiğ duruyor. Ve tabi animelerde olan o aşırı yüz ifadelerinin ve mimiklerin gerçek bir insan tarafından yapılamıyor olması gerçeği de cabası. Özellikle komedi unsurunu,tuhaf ve abartılı yüz ifadelerini barındıran "Gintama" gibi yapımlarda izleyici live-actionlarda bu ifadeleri yakalayamadığı zaman filmi izlenilesi kılan hiç bir şey kalmamış oluyor. 2. ÖYKÜ VE ANİME ATMOSFERİ Bir kere en başından doğan sıkıntı şu ki,uzun soluklu bir animeyi live-actiona uyarlarken animenin genel öyküsünden çok büyük kırpmalar yapılabiliyor. Doğal olarak 50 bölümlük bir animeyi 2 saatlik bir filme sığdırmak oldukça zordur. Animeyi ya da mangayı takip eden izleyici,filmde hemen hemen hangi konunun işleneceğini kafasında canlandırıken,hayal ettiği sahnenin kesilmiş olduğunu ya da animede dakikalarca süren sahnelerin filmde 2 dakikada bitiyor olmasına oldukça içerlemekte. Bu sebeple genel öyküsünün aşırı kısaltılmaması açısından You Lie In April vb. gibi drama animelerinin live-action uyarlamaları daha makul duruyor keza Japon oyuncular için drama kategorisinde oldukça başarılı diyebiliriz. Türüne göre her animenin izleyicide hissettirdiği atmosfer farklıdır. Önemli olan bu atmosferi live-actionlara da uyarlayabilmektedir. Buna güzel bir örnek,anime sektöründen farklı olarak Harry Potter serisini verebiliriz. Kitabın %100'nü uyarlayamasalar da,kitabı okuyan bir kişi aynı atmosferi filmlerde de yakalayabiliyor. Çünkü Sahnelerin izleyiciye geçmesi için o anki atmosferin birebir yansıtılması gerekiyor. Yani eğer Attack On Titans gibi bir animenin live-actionunda izleyici,özellikle aksiyon sahnelerinde,o atmosferi yakalayamayacaksa bırakalım da seri "2d" olarak hafızalarımızda yaşamaya devam etsin. 3. MÜZİK VE SESLENDİRME Animelerde bazen öyle sahneler vardır ki arkada çalan müzikle beraber atmosfer yükselir ve sahne doruklara çıkar. Aslında şu ana kadar izlediğim live-action ost ve müziklerinde kötü diyebileceğim bir parça olmadı. Fakat sorun şu ki eğer live-action sahneleri kötüyse müzik bile o anı kurtarmaya yetmeyebiliyor (yukarıdaki sahnenin live-action versiyonunu hayal etmeye çalışın sizce nasıl olurdu?). Müzik ve oynanan sahnelerin uyumlarının güzel olduğu bir live-action uyarlamasına örnek verecek olursam da bu "Orange" yapımı olurdu. Dram sahneleri ve kullanılan müzikler oldukça ahenkliydi. Önemli olan bir diğer faktör ise seslendirme. Bazı anime karakterleri vardır ki onları sesleriyle bir bütün olarak kabul ederiz. Üzgünüm fakat ben Levi Ackerman karakterini Hiroshi Kamiya'sız,Naruto'yu Junko Takeuchi'siz düşünemiyorum. Zaten animelerin İngilizce dublajına bile katlanamayan anime izleyicisi live-actionlardan umduğunu yine bulamıyor. 4. YAPIMCILAR Anime yapımcılarının bence dikkat etmediği şeylerden biri,live-actionu sadece animesini izleyen kitleye hitap ederek yapıyor olmaları. Sanırım bunun altındaki düşünce zaten mangaya ve animeye hakim olanların eksik olan kısımları kafasında tamamlayacağını biliyor olması. Böyle olunca mangasını ya da animesini bilmeden direkt live-actiou izleyen kitle serinin live-actionda yansıtılanlardan ibaret olduğunu düşünüyor ve seriye karşı kafasında buna göre bir algı oluşuyor. İşin içine Hollywood ya da netflix gibi büyük yapımların girdiği son zamanlarda animelerin live action uyarlamalarına oldukça büyük bütçeler ayrılmaya başlandı. Her ne kadar başarılı bulmasam da buna örnek olarak Death Note'un Netflix versiyonunu örnek verebilirim. İzleyicinin tek isteği ise,animeden çok farklı ve kopuk olmayan animenin atmosferine ve dokusuna zarar verilmemiş yapımlar izlemek. Son olarak manga-anime-live-action üçgenini komik ve net bir şekilde özetleyen videoyu sizinle paylaşarak yazımı bitirmek istiyorum.1 point
- Anime severler bilir,Hayao Miyazaki,Japon anime ve mangalarına yön veren önemli bir isimdir. yapımlarına geçmeden önce biraz Miyazaki'den bahsetmemek olmaz. 5 Ocak 1941 tarihinde dünyaya gelen Miyazaki,liseye devam ederken dünyanın ilk renkli uzun metrajlı animasyon filmi Hakujaden'den etkilenmiş ve animasyon alanına yönelmiştir. 1965 yılında Isao Takahata ile tanıştıktan sonra çeşitli yapımlarda yer alarak kariyerine giriş yapan Miyazaki,sonrasında 1985 yılında Isao Takahata ve Toshio Suzuki ile beraber Stüdyo Ghibli'yi kurmuşlardır. Ghibli ismi,Arapça Sirocco (Akdeniz rüzgarı) kelimesinden gelmektedir. İtalyanlar İkinci Dünya Savaşında Sahra Çölü'nde kullandıkları keşif uçaklarına bu adı vermişlerdir. Anime dünyasında yeni bir rüzgar estirmesi amacı taşınarak stüdyoya da bu isim koyulmuştur. Keza Miyazaki ve arkadaşları amaçlarına ulaşmışlardır. Hadi şimdi gelin filmlerinde sonsuz hayal gücünü ve fantastik evrenleri barındıran Hayao Miyazaki'nin mutlaka izlemeniz gereken 5 yapımına hep birlikte göz atalım. 1. Spirited Away (Sen To Chihiro No Kamikakushi) 2001 yapımı Miyazaki filmi,belkide tüm filmleri arasından en çok bilineni ve en iddialısı olabilir. Vizyona girdikten sonra 30.8 milyar yen gişe yapan film,Japonya'da en çok kazanç sağlamış filmlerden biri. Aynı zamanda film Miyazaki'ye " Altın Ayı" ve en iyi animasyon dalında Oscar ödülünü kazandırmıştır. Filmin konusu ise,ailesiyle birlikte farklı bir yere taşınan Chihiro,babasının yanlış yola sapmasıyla farklı bir yer keşfederler. Adeta festival alanını anımsatan bu yerde sahipsiz ve leziz yiyecekler bulan Chihiro'nun anne ve babası bu yiyeceklerden yer ve domuza dönüşürler. Aslında yokai ve hayaletlere ait olan bu yerde tek başına kalan Chihiro,ailesini kurtarmak için büyücü Yubaba ile bir anlaşma yapar ve olaylar gelişir. Filmdeki karakterlerin çoğu Japon kültürünün ve Shinto inancının bir parçası olarak yansıtılmış. Tüm Miyazaki filmlerinde olduğu gibi Spirited Away'ın çizimlerinin ve müziklerinin kalitesi de göz dolduruyor. Her karakterin derin anlamlar ve kendince toplumsal bir kimlik taşıdığı Oscar ödüllü Spirited Away,herkesin ömründe bir defa izlemesi gereken yapımlardan biri. 2. Howl's Moving Castle (Hauru No Ugoku Shiro) Diana Wynne Jones'un kitabından uyarlanan film,Miyazaki'nin olağanüstü hayal gücü ve yeteneği ile birlikte beyazperdeye aktarılmış. Fantastik bir evrende geçen filmde olaylar,Sophie adlı karakterin etrafında gelişiyor. Bir gün kötü kalpli büyücü olarak nam salan Howl ile karşılaşan Sophie,o günün akşamında Howl'un peşinde olan bir cadı tarafından lanetlenir ve yaşlı birine dönüşür. Yaşadığı yerde bu haliyle kalamayacağını anlayana Sophie,yeni bir yer aramak için yollara düşer ve Howl'un yürüyen şatosu ile karşılaşır. Sophie şatoda yaşamaya başlar ve olaylar bu şekilde gelişir. Siz de çizimleri,şarkıları ve insanın içini ısıtan karakterleriyle en iyi animasyon kategorisinde Oscar'a aday gösterilen Howl's Moving Castle'a kesinlikle bir göz atmalısınız. 3. My Neighbor Totoro (Tonari No Totoro) Dilimize "Komşum Totoro" olarak çevrilen film ve ana karakter Totoro,belki de Miyazaki'nin çizdiği karakterlerden en sevimlisi ve en ünlüsü olabilir. Daha önce herhangi bir Ghibli yapımı izlediyseniz Totoro'ya gözünüz aşinadır çünkü Totoro karakteri aynı zamanda Ghibli stüdyosunun logosu olarak kullanılmakta. Filmde hastanede yatan annesine yakın bir eve taşınmak için babalarını ikna eden Satsuki ve Mei isimli iki kız kardeşin orman ruhu Totoro ile tanışmaları ve yaşadıkları maceralar anlatılıyor. Kırsal alanda geçen filmin doğa çizimleri,kırsal insanının samimi ve naif yaşamları iki kız kardeş ve Totoro arasındaki sevimli ilişki,filmi izlemeniz için yeterli sebeplerden. Eşsiz hayal gücüne ve doğanın mucizelerine yer verilen Komşum Totoro'ya siz de bir şans vermelisiniz. 4. Porco Rosso (Kurenai No Buta) Miyazaki'nin uçaklara olan ilgisi oldukça bilinir. Uçakların ve savaş temasının ön planda olduğu 1992 yapımı filmde,bilinmeyen bir sebepten dolayı domuza dönüşen savaş gazisi bir pilotun hava korsanları ve esaslı rakibi Donald Curtis ile olan mücadelesini ve maceralarını anlatıyor. Her Ghibli yapımında olduğu gibi Porco Rosso da çizimleri ve müzikleriyle ön plana çıkıyor. Savaş karşıtı kimliği ile tanınan Miyazaki,bu filmiyle de savaş sonrası dönemi objektif bir şekilde gözler önüne sermiş savaşın insanlara ve topluma hiç bir katkısı olmadığını anlatmaya çalışmıştır. Ayrıca seslendirme kadrosununda oldukça iyi olduğu filmde Porco Rosso'nun karizmatik sesine hayran kalacaksınız. Finalinin ucu açık bırakılan filmde acaba Porco Rosso tekrardan insana dönebiliyor mu? Bunu da ancak izledikten sonra bilebilirsiniz... 5. Kiki's Delivery Service (Majo No Takkyubin) 1989 yapımı olup dilimize "Küçük Cadı Kiki" olarak çevrilen Miyazaki yapımı film,cadılık eğitimini tamamlamak için ailesinin yanından ayrılıp farklı bir şehirde kendi hayatını kurmaya ve cadılık becerilerini geliştirmeye çalışan Kiki'nin maceralarını anlatıyor. Samimi dostluk ilişkilerinin ön planda olduğu filmde Kiki'nin sevimli,iyimser ve yardımsever tavırları içinizi ısıtacak. Ayrıca eski bir yapım olmasına rağmen filmin çizimlerinde Miyazaki mekansal ayrıntılara oldukça önem vermiş. Filmde olaylar başından sonuna kadar düzgün bir çizgide ilerliyor ve hiç sıkılmıyorsunuz. Yaşınız kaç olursa olsun Kiki'nin gözünden hayata bakarken umut doluyorsunuz üstüne bir de filmin güzel müzikleri eklenince bir parça nostaljik hissetmeden de edemiyorsunuz. Bence siz de her yaşın filmi Küçük Cadı Kiki'yi mutlaka izlemelisiniz.1 point